Bu dönemde hareketlilik, anlatım gücü ve bağımsızlık artmakta, küçük kasların denetimi gerçekleşmektedir.

Oyunda arkadaş arama, yaşıtlarla ilişki kurma, birlikte oynama, kız ve erkek ayrımının fark edilmeye başlanması, anne babaya benzeme çabası (özdeşim) söz konusudur. Dönemin etkin aktivite biçimi, önceki dönemdekilere ek olarak, kayma, sallanma, kavrama, atma, ipe dizme, yazma, iç içe yerleştirme, yapıştırma, kesmedir.

Jean Piaget’nin ortaya koyduğu bilişsel gelişim (biliş, dünyayı öğrenmeyi ve anlamayı içeren zihinsel faaliyetlerdir ve algılama, bellek, muhakeme, düşünme, kavrama süreçlerini kapsamaktadır) dönemlerinden erken çocukluk dönemine denk düşen “duyusal-motor” ve “işlem öncesi” dönemlerin özellikleri ise kısaca şöyledir:

Duyusal-Motor Dönemi (0-2 yaş arası)

Bebek, duyuları ve motor faaliyetleri yoluyla dış dünyayla ilişki kurmaktadır. Çeşitli refleksleri (en önemlileri, emme ve yakalama refleksleri) vardır. Refleks davranışlarından istemli davranış düzeyine geçmektedir.

Bebek 8–12 aylık olduğunda “nesnenin sürekliliği” anlayışı gelişmeye başlar. Buna göre, görüş alanları dışına çıkan nesne ya da kişilerin aslında yok olmadıklarını kavrarlar. 12–18 aylar arasında bebek, etkin olarak araştırmaya ve deney yapmaya; 18–24 aylar arasında, basit sembolik düşüncenin işaretlerini göstermeye başlamaktadır. Bebekler sadece o andaki yakın çevreleriyle ilgilidir ve yer ve zaman açısından uzakta bulunan hedeflere başarıyla ulaşamazlar.

İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş arası)

Çocuklarda bu dönemde dile ve sembolik düşünce yeteneğine sahip, tümüyle benmerkezci bir düşünce yapısı hakimdir.

Çevrelerindekilerin kendilerininkinden daha farklı bakış açılarına sahip olabileceklerini anlayamazlar, kendi görüşlerinin tek görüş olduğuna inanırlar. Mantıklı düşünme işlemi henüz gelişmediği için nesnelerin görüntülerinin etkisi altında kalırlar. Henüz bilişsel yapıları, korunumu (herhangi bir nesnenin biçimi ya da mekandaki konumu değiştiğinde miktar, ağırlık ve hacminde değişiklik olmayacağı ilkesi) kavrayabilecek düzeye ulaşmamıştır.

Oyun, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besinidir.

Özetle oyun eylemi; çocuğun fizyolojik gelişimine (kas sisteminin gelişmesine ve biriken enerjinin boşalmasına), topluma katılımına (sosyalleşmesine), yaşamı kavramasına, kişiliğini oluşturabilmesine ve kültürün sonraki kuşaklara aktarılmasına yöneliktir.